Aronya Meyvesini Nasıl Tüketmeliyiz? Güç, Düzen ve Toplum Üzerine Bir Metafor
Gündelik hayatın en basit tercihleri bile, fark etmesek de, daha büyük bir düzenin izlerini taşır. Bir gıdayı nasıl tükettiğimiz, hangi bilgiye güvendiğimiz, kimin söylediğini ciddiye aldığımız… Bunların hepsi güç ilişkileriyle, otoriteyle ve toplumsal kabullerle iç içedir. Aronya meyvesi de tam bu noktada ilginç bir sembole dönüşür. Bir zamanlar kimsenin adını bilmediği bu küçük, koyu renkli meyve; bugün “süper gıda”, “sağlık ikonu” ve hatta “kırsal kalkınma umudu” olarak dolaşımda. Peki aronyayı nasıl tüketmeliyiz sorusu, gerçekten sadece beslenme ile mi ilgilidir, yoksa iktidar, kurumlar ve yurttaşlık pratikleriyle daha derin bir bağ mı kurar?
Bu yazıda aronya meyvesini ele alırken klasik bir beslenme rehberi yazmayacağım. Onu siyaset bilimi perspektifiyle, ama tek bir akademik kimliğe sıkışmadan; iktidar, ideoloji, kurumlar, demokrasi ve katılım kavramları üzerinden okuyacağım. Çünkü bazen bir meyve, bir rejimin işleyişini anlatmaktan daha çok şey söyler.
Aronya ve İktidar: Bilginin Kimin Elinde Olduğu Meselesi
Bilgi üretimi ve hegemonya
Aronya “nasıl tüketilmeli?” sorusu, ilk bakışta bilimsel bilgiye dayanır: antioksidan oranı, vitamin içeriği, günlük tüketim miktarı. Ancak siyaset bilimi bize şunu öğretir: Bilgi hiçbir zaman nötr değildir. Hangi bilginin dolaşıma girdiği, hangisinin “uzman görüşü” olarak kabul edildiği, iktidar ilişkilerinin bir sonucudur.
Bir dönem aronya hakkında konuşanlar marjinal kabul edilirken, bugün kamu kurumları, belediyeler ve tarım politikaları bu meyveyi stratejik ürün ilan edebiliyor. Bu dönüşüm, Gramsci’nin hegemonya kavramını hatırlatır: Egemen olan yalnızca zor kullanmaz, aynı zamanda “doğru”nun ne olduğuna dair rıza üretir. Aronyanın “sağlıklı” olduğu fikri yaygınlaştıkça, onu tüketme biçimleri de standartlaşır.
İktidar sorusu
– Aronyayı taze mi, kurutulmuş mu, takviye olarak mı tüketmeliyiz?
– Bu sorulara kim cevap veriyor?
– Bilim insanları mı, şirketler mi, kamu otoriteleri mi?
İktidar tam da burada görünür olur.
Kurumlar ve Düzen: Aronya Bir Politika Aracı Olabilir mi?
Tarım politikaları ve kurumsal yönetişim
Aronya, birçok ülkede kırsal kalkınma politikalarının parçası hâline gelmiştir. Devlet destekleri, kooperatifler ve yerel yönetimler aracılığıyla üretimi teşvik edilir. Bu noktada aronyanın nasıl tüketileceği, yalnızca bireysel bir tercih olmaktan çıkar; kurumsal bir çerçeveye oturur.
Örneğin:
– Okul beslenme programlarına dahil edilmesi
– Hastanelerde “fonksiyonel gıda” olarak önerilmesi
– Belediyelerin ücretsiz dağıtım kampanyaları
Bu uygulamalar, Weberci anlamda rasyonel-bürokratik kurumların gıdayı nasıl düzenlediğini gösterir. Aronyayı “doğru şekilde tüketmek”, artık kurallar ve standartlar üzerinden tanımlanır.
Kurumların görünmeyen etkisi
Kurumlar yalnızca düzenlemez; aynı zamanda bireyin neyi normal kabul edeceğini de belirler. Bir meyvenin “sabah aç karnına tüketilmesi gerektiği” fikri, bilimsel olduğu kadar kurumsal bir kabuldür.
İdeolojiler: Aronya Üzerinden Sağlık ve Ahlak
Neoliberal sağlık söylemi
Günümüzde sağlıklı beslenme, bireysel bir sorumluluk olarak sunulur. Aronyayı doğru tüketmezseniz, hastalanmanız neredeyse sizin hatanız gibi gösterilir. Bu, neoliberal ideolojinin klasik söylemidir: Risk bireye aittir, çözüm de öyle.
– Smoothie yap,
– Takviye al,
– Detoks programına gir.
Devlet geri çekilir, piyasa konuşur. Aronya bu bağlamda bir “piyasa yurttaşlığı” aracına dönüşür.
Kamucu yaklaşımlar ve karşı ideolojiler
Buna karşılık sosyal demokrat ya da kamucu yaklaşımlar, aronyayı toplumsal sağlık politikalarının parçası olarak ele alır. Burada mesele, bireyin ne kadar bilinçli olduğu değil; herkesin sağlıklı gıdaya erişip erişemediğidir. Aronyayı nasıl tüketmeliyiz sorusu, şu soruya dönüşür:
“Bu meyveye kim ulaşabiliyor, kim ulaşamıyor?”
Yurttaşlık: Tüketen mi, Katılan mı?
Pasif yurttaşlık ve tüketim
Aronyayı marketten alıp tüketmek, klasik anlamda pasif bir yurttaşlık pratiğidir. Karar mekanizmalarına katılmadan, sunulan seçenekler arasından seçim yapılır. Bu, Schumpeterci demokrasi anlayışıyla benzeşir: Yurttaşın rolü, seçim yapmakla sınırlıdır.
Katılım ve kolektif pratikler
Ancak aronya etrafında örgütlenen kooperatifler, yerel üretici ağları ve tüketici inisiyatifleri, daha katılımcı bir yurttaşlık modelini işaret eder. Burada insanlar yalnızca aronya tüketmez; üretim, dağıtım ve fiyatlama süreçlerine de dahil olur.
Bu, deliberatif demokrasiye yakındır:
– Birlikte tartışma
– Birlikte karar alma
– Birlikte sorumluluk üstlenme
Aronyanın nasıl tüketileceği, ortak aklın ürünü hâline gelir.
Demokrasi ve Meşruiyet: Kim Karar Veriyor?
Meşruiyetin kaynağı
Bir kamu otoritesi “Aronya sağlıklıdır, şu şekilde tüketilmelidir” dediğinde, bu önerinin kabul görmesi için meşruiyet gerekir. Bu meşruiyet üç kaynaktan beslenir:
1. Bilimsel dayanak
2. Kurumsal güven
3. Toplumsal rıza
Bu üçü eksikse, en doğru bilgi bile reddedilebilir. Pandemi döneminde aşı tartışmaları bunun çarpıcı bir örneğidir. Aronya elbette aşı kadar kritik değildir; ama mekanizma aynıdır.
Karşılaştırmalı örnekler
– İskandinav ülkelerinde fonksiyonel gıdalar, devlet–bilim–toplum iş birliğiyle meşrulaşır.
– Bazı ülkelerde ise benzer ürünler “elitlerin oyuncağı” olarak görülür ve toplumsal karşılık bulmaz.
Demokrasi, yalnızca sandık değil; bu tür gündelik kararlarda da işler.
Provokatif Sorular: Bir Meyve Bize Ne Öğretebilir?
– Aronyayı gerçekten sağlığımız için mi tüketiyoruz, yoksa bize “öyle yapmamız söylendiği” için mi?
– Sağlıklı beslenme bir hak mı, yoksa satın alınan bir ayrıcalık mı?
– Bir gıdanın nasıl tüketileceğine kim karar vermeli: uzmanlar mı, yurttaşlar mı, piyasa mı?
– Eğer aronya herkes için erişilebilir değilse, onun “toplumsal faydasından” söz edebilir miyiz?
Bu sorular rahatsız edici olabilir. Ama siyaset bilimi tam da bu rahatsızlıkla başlar.
Kişisel Bir Değerlendirme: Aronya ve Küçük Direnişler
Ben aronyayı bazen yoğurda katarak, bazen çay gibi demleyerek tüketiyorum. Ama asıl mesele bu değil. Asıl mesele, bunu yaparken kendime şu soruyu sormam: “Bu tercihi hangi yapıların içinde yapıyorum?” Bence aronyayı bilinçli tüketmek, sadece vücuda değil; topluma da dikkat kesilmektir.
– Kim üretiyor?
– Kim kazanıyor?
– Kim dışarıda kalıyor?
Belki de aronya, bize demokrasinin mutfakta başladığını hatırlatıyordur.
Sonuç: Aronya Bir Meyve, Ama Hikâyesi Siyasal
“Aronya meyvesini nasıl tüketmeliyiz?” sorusu, yüzeyde basit görünebilir. Ancak derine indiğimizde, iktidar ilişkileri, kurumlar, ideolojiler, yurttaşlık pratikleri ve demokrasiyle örülü bir anlatı çıkar karşımıza. Meşruiyet olmadan öneriler havada kalır; katılım olmadan tercihler anlamını yitirir.
Belki de asıl soru şudur: Biz sadece aronya mı tüketiyoruz, yoksa bize sunulan siyasal düzeni de sessizce mi içselleştiriyoruz? Bu sorunun cevabı, yalnızca sofrada değil, kamusal alanda da verilir.