Her Tarakta Bezi Olmak Atasözü mü Deyim mi? Çok Yönlülük mü, Dağınıklık mı?
Hazır olun: “Her tarakta bezi olmak” ifadesi masum bir özeleştiri değil, verimliliğin ve uzmanlığın altını oyan bir alışkanlık anlatısı. Evet, kulağa zeki ve girişken geliyor; ama çoğu zaman yalnızca dikkat dağınıklığını, sorumluluktan kaçışı ve yüzeyselliği parlatıyor. Bu yazıda, “Her tarakta bezi olmak atasözü mü deyim mi?” sorusunu netleştirecek, ardından ifadenin kültürel bagajını cesurca masaya yatıracağız. Rahat olmayacak. Olmasın da zaten: Neyi ödüllendirdiğimizi tartışmazsak, aynı hatayı tekrar tekrar alkışlamaya devam ederiz.
Kısa Cevap: Deyim—Peki Neden?
“Her tarakta bezi olmak” bir deyimdir. Çünkü atasözleri genelde tamamlanmış cümlelerle, evrensel bir yargıyı bildirir; deyimlerse cümle içinde kullanılan sözcük öbekleridir. Bu ifade bir yargı bildirmez; özneye bağlanır ve bağlama göre anlam kazanır. “O, her tarakta bezi olan biri” dersiniz; tek başına “Her tarakta bezi olmak” bir kural koymaz, bir davranış biçimini ima eder. Dolayısıyla “atasözü” değil, dilin kalıplaşmış anlatımlarından bir deyimdir.
Hızlı Teşhis: Atasözü mü, deyim mi?
- Cümle mi? Atasözleri genelde tam cümledir. Bu ifade değil.
- Genel kural mı? Atasözü “şöyle yap, böyle olur” gibi hüküm verir. Bu ifade böyle bir hüküm vermez.
- Kalıplaşma? Deyimlerde anlam, sözcüklerin toplamını aşar. Burada da öyle: Kimsenin gerçekten her tarakta bezi yok.
Neden Tartışmalı? Parlak Etiket, Karanlık Sonuçlar
Hadi samimi olalım: “Her tarakta bezi olmak” günümüzde çoğu zaman kibar bir övgü ambalajına sarılmış bir eleştiri. “Her şeye koşturuyor, çok enerjik!” diyoruz. Peki gerçekten öyle mi? Yoksa odaklanamamanın, sorumluluğu dağıtmanın, “bitirmeden yenisine atlamanın” şık bir mazereti mi? Şu soruları kendimize sormadan bu ifadeyi kullanmak kolaycılık değil mi?
- Provokatif soru 1: Çok yönlülük mü yaşıyoruz, yoksa her şeyi yarım bırakma alışkanlığını mı alkışlıyoruz?
- Provokatif soru 2: “Her yerde varım” demek, gerçekten bir değer yaratıyor mu, yoksa yalnızca görünürlük mü?
- Provokatif soru 3: “Ben de varım” demekle “Ben sorumluyum” demek arasındaki çizgiyi bilerek mi bulanıklaştırıyoruz?
Dilsel Zayıflıklar: Neyi Normalleştiriyoruz?
Bu deyimin en sorunlu tarafı, müdahale kültürünü normalleştirmesi. “Her tarakta bezi olmak” çoğu bağlamda uzmanlığın yerine her şeye yorum yapma yetkisini koyuyor. Üstelik bu, ekip çalışmalarında hesap verilebilirliğin düşmanı. Bir işte çok kişi “biraz” varsa, çoğu zaman kimse tam anlamıyla sorumlu değildir. Peki bu dili sürekli tekrar ederek, tam da kaçınmak istediğimiz davranışı ödüllendiriyor olabilir miyiz?
Kültürel Arka Plan: Ustalık Geleneği vs. Yüzeysel Çok-Yönlülük
İfadenin, zanaatkâr dünyasına ait bir mecaz evreninden doğmuş olması muhtemel. Tarak, bez, el emeği… Hepsi “işin hakkını verme” kültürünün sembolleri. Ama gelin görün ki modern kullanım, bir şeyleri yarım yamalak kurcalama halini meşrulaştırıyor. Ustalık geleneği “tek işi iyi yap” derken; günümüzün multi-hyphenate özneleri “her şeyden biraz”a bayrak açıyor. Hangisi daha kıymetli? Cevap bağlama göre değişir; fakat birini parlatırken diğerini küçümsemek, dilin bizi yönettiği anlardan biridir.
Güncel Yansımalar: LinkedIn Biyografilerinden Toplantı Odalarına
“Strateji • tasarım • veri • topluluk • büyüme” gibi ardışık etiketleri görmeye alıştık. Çok-disiplinli çalışmaya elbet ihtiyacımız var; ancak “her tarakta bezi olmak” söylemi, çoğu zaman derinlikten feragat ederek yalnızca temas kurmayı yüceltiyor. Piyasada buna bir de ad bulduk: Shiny object syndrome. Her yeni parıltıya atlamak, bitirmeden yenisine geçmek… Sonuç? Bitmemiş projeler, yorulmuş ekipler, şişkin yapılacak listeleri.
Üretkenlik ve Etik: Yetkisiz Müdahalenin Bedeli
Her yere yetişmeye çalışmak yalnız sizin veriminizi değil, başkalarının odak hakkını da gaspedebilir. Bir ekibin içinde durmaksızın fikir atmak, not düşmek, iş akışlarına “minik dokunuşlar” yapmak kulağa iyi geliyor; ama bu “mikro müdahaleler”, karar sahiplerinin alanını aşındırır. Peki buna gerçekten hakkımız var mı? Bir işe katılmak, o işin sonucunu ve hatasını da sahiplenmeyi gerektirmez mi?
Karar Ağacı: “Girmeli miyim?” diye sormadan önce
- Yetki: Bu alanda karar verme yetkim var mı?
- Katkı: Gireceğim katkı, işi hızlandıracak mı, yoksa sadece “iz” mi bırakacağım?
- Derinlik: Bu konuya gerçekten yeterince vakit ayırabilecek miyim?
- Hesap: Sonuç kötü giderse sahiplenecek miyim?
Alternatif Anlatı: “T-Şekilli” Ol, “Her-Şekilli” Değil
Çözüm, çok yönlülüğü çöpe atmak değil; onu yapılandırmak. T-şekilli yaklaşım tam da burada işe yarar: Bir alanda derinleş, komşu alanlarda anlamlı genişlik kur. “Her tarakta bezi olmak” yerine, “odaklı genişlik” diyebileceğimiz bir ilkeyi benimseyelim. Şöyle düşünün: Bir tarakta sağlam bir beziniz olsun; diğer taraklara dokunmanız gerektiğinde, dokunuşunuz işin kalitesini artırsın, yalnızca iz bırakmasın.
Provokatif Kontrol Listesi (Kendinle Dürüst Ol)
- Bugün “her yerde olmak” yerine nerede olmamam daha değerli?
- İsim yazdığım kaç projede, sonuçtan tam sorumluyum?
- Girdiğim son toplantıya hangi benzersiz katkıyı götürdüm?
- Görünürlük ile değer üretimi arasında çizgiyi bulanıklaştırıyor muyum?
Sonuç: Deyimi Doğru Yere Koyalım, Davranışı Yeniden Yazalım
Her tarakta bezi olmak atasözü mü deyim mi? Net: Deyim. Ama mesele yalnızca sınıflandırma değil. Bu deyim, bugünün hız ve parıltı kültüründe yanlış kahramanlar yaratabiliyor. Çok yönlülük iyidir; fakat hesap verebilir odak yoksa, geriye yalnızca yorgunluk ve yarım kalmışlık kalır. Tartışmayı büyütelim: Sizce “her tarakta bezi olmak” profesyonel cesaret mi, yoksa disiplin eksikliğinin cilalı bir adı mı? Yorumlarda, örneklerle, itirazlarla… çünkü dilin dönüştüğü yerde alışkanlıklar da dönüşür.